31 Aralık 2009 Perşembe

37 - Yeni yıla girmeden bir teklifim var


Bugün herkes hiç tasvip etmediği bir gruba üye olsun ve 24 saat kalsın..yeni yıla hoşgörü hakim olsun.

Kızılderililer’in bilinen bir deyişi vardır:
“Bir insanı yargılamadan önce gökte üç ay eskiyinceye dek onun ayakkabılarıyla yürü…”

cinsiyetçiler,katı siyasetçiler,koyu taraftarlar, hayvan sevmezler,asosyaller,et yemezler, arabesk dinlemezler,temizlik hastaları,işkolikler,önyargılılar ve nihilistler.. buyrun efendim..

hadi bakalım pamuk eller tıklasın..Serdar Ortaç severler bugün Bülent Ortaçgil’e hayran olsun (‘ortaç’dan mix geçiş).. chp’liler akp’ye (ya da tam tersi) üye olsun, hayvan sevmeyenler bugun hindilerinden versinler sokak hayvanlarına da.. ateistler iki rekat namaz kılsın, hiç kitap okumayı sevmeyenler edebiyat odalarına üye olsun,alkol içmeyenler akşamcı gruplarına girsin..hadi..

uçağa binemeyenler için uçak şirketlerinin yılbaşı kampanyası var kaçırmasınlar! yüzme bilmeyenler antalya sahillerinde suya girip nefis yılbaşı geçirsin..domuz giribinden korkanlar metroda herkesi öpsün..korkularımızın da üstüne gidelim bu yıl.. başımıza gelen belki de budur, sakınan göze batan çöptür..

aklınıza gelen başka tezatlıklar varsa yazın ve uygulayın..

en sevmediğimizi düşündüğümüz ya da ilgilenmediğiniz durum ve olayların 24 saat içinde duralım bakalım.. 2010 belki birer adım yaklaştırır birbirimize..

görsel:http://sulelikiz.deviantart.com/art/kapi-araligi-98113978

11 Aralık 2009 Cuma

36 - Destek Olan Bloglar


Kimisine ulaşamadık,kimisi belki farkedemedi,kimisi beklemeyi tercih etti,kimisinin ise ilgi alanında değildi..Bilenlerden,duyanlardan destek olanlara teşekkür etmek boynumun borcudur. Ben farkettikçe liste çoğalacaktır..
Bütün spor bloglarına özgür alanlar dilerim..





- http://stereocipolla.blogspot.com/2009/11/futbolun-bukalemunlar.html
- http://atanalirspor.blogspot.com/2009/11/futbolun-bukalemunlar-tarkan-kaynar.html
- http://ultrasmovement.blogspot.com/2009/11/futbolun-bukalemunlar.html
- http://arielortega.blogspot.com/2009/11/futbolun-bukalemunlar.html
- http://sallanyuvarlan.blogspot.com/2009/12/futbolun-bukalemunlar.html
- http://futbolsuzyapamam.blogspot.com/2009/11/futbolun-bukalemunlar.html
- http://lucarelli-breitner.blogspot.com/2009/12/futbolun-bukalemunlar-tarkan-kaynar.html
- http://futbolsandigi.blogspot.com/2009/11/futbolun-bukalemunlar.html
- http://askapuska.blogspot.com/2009/11/bukalemun.html
- http://www.futbolname.com/2009/11/26/futbol-bukalemunlari/
- http://www.vermantesblog.com/2009/12/futbolun-bukalemunlari.html
- http://romanistabukowski.blogspot.com/2009/12/futbolun-bukalemunlar.html
- http://www.gecevardiyasifilmyapim.blogspot.com/
- http://acetobalsamico.blogspot.com/2009/12/futbolun-bukalemunlar.html
- http://bigginsreds.blogspot.com/2010/01/futbolun-bukalemunlar.html
- http://solbekten.blogspot.com/2009/12/futbol-sevdalilarina-yilbasinda-hediye.html
- http://noatsamisa.blogspot.com/2010/02/saban-kartal.html

4 Aralık 2009 Cuma

35 - tövbe


Her turizm firmasının her otobüsü starliner olmak zorunda değil.Her turizm firması otobüslerinde wireless,özel ekran donanımı vs.bulundurmak zorunda da değil.Neticede biletimizi alırken veya otobüse binerken modeline de bakıyoruz.Ama günden güne bir çok seyahat firması otobuslerinde bir adım öteye adım atmak yolunda ilerlerken bazılarının hem hizmet hem donanım anlamında 90'ların yeterliliğinde kalmakta ısrarı milleti aptal yerine koymaktır.Öncelikle fiyat bu koşullarda diğerlerinden daha düşük değilse bu durum resmen müşteriyi aptal yerine koymaktır.Çünkü diğerleri tercih edilip onlarda yer kalmadığından sana "mecbur" kalanları rakiplerinden çok geri şartlarla taşıyıp rakiplerinin aynı fiyatı almak ticari ahlaka yakışmaz.Diyelim ki bayram günüdür her fiyat normaldir,bilet bulduğumuza şükredelim (ki binene kadar şükrediyorduk,bilsek bir gün kaybetmeyi göze alırdık)ama neticede seyahat anlayışındaki bu çağdışı sistemle kısa zamanda o müşteriyi kaybetme riski de mi taşımıyorsunuz hiç? Neyse uzatmayalım ve kısa notlarımıza geçelim:

1- 16:30 hareket saati olan otobüsümüz 25 dk.geç gelerek yarım saat gecikmeli hareket etti.
2- İki tv ekranından yayınlanan sinema çekimi olduğunu düşündüğüm korsan vcd film ortasından başladı.Bizden önceki duraklarda seyredilmeye başlandığını düşündük.Ama birden ileri sarıldı sonra geri alındı.Sonra ortalardan biyerden tekrar başladı.Film şu anda vizyonda olan "2012" idi ve filmin seyre sunumu içeriğinden çok daha felaketlerle doluydu.Sonra nedense birden filmden vazgeçildi ve tv kapatıldı.
3- Sonra birden iç ışıklar söndürüldü.Ok dedik,bir sürü gazetemiz dergimiz var zaten.Kişisel ışık butonlarımıza bastık ama ışık yanmıyordu.Önümüzdeki yolcunun üstündeki butonda da denedik sonuç aynı idi.
4-Muavin çağırma butonuna bastık.O yandı.Kırmızı idi ama görünmüyordu sanırım ki tam (saate baktım) 17 dk.sonra öylesine kafasını bizim oraya çeviren muavin bakışlarımdan anlam çıkartarak kırmızı ışığı farketti ve yanımıza geldi.Işıkları belirttik.Şoför mahalline giderek dünyamızı aydınlattı.
5-Sonra yine bir film konuldu.Bu kez resmi bir home video filmi idi.Ben izlediğim ve beğendiğim için kız arkadaşıma tavsiye ettim.Ama filmin sesi kısıktı.Muavinden açmasını rica ettik.Muavin arka sıradaki yolcuların sesten rahatsız olduklarını söyledi.O zaman film oynatmak neyin nesiydi? Film,sesi bir kısılıp bir açılarak seyredildi.
6-Hizmette ekstra bir durum beklentimiz yoktu ama sıradanın altında idi ve muavinlere ancak size yaklaştıklarında ulaşabiliyordunuz.
7- İstanbul'a Edirne tarafından giriş yaptıktan sonra Esenler ve Alibeyköy'de yolcu indirdikten sonra anadolu yakasına geçerek neredeyse İstanbul dışına çıktık ve servis alanı olan ve firmanın web sitesinde "AB Standartında tesis" diye duyurusu yapılan Samandıra'ya geldik.Servislerimize binecek ve geldiğimiz yolun yarısını geri dönecektik.Gece 01:00'de İstanbul'a giriş yapmamıza rağmen gece 03:00 de evlerimizde olacaktık.Toplam yolumuz 8 saatken 10 oluyordu yani.
8-Samandırada 45 dk.bekletildik.Ne bir bilgi ne bir ilgi.Servislerin istikametlerini ancak servis odasına giderek içerdeki şoförlere soruyordunuz.Zaman geçtikçe içerdeki tüm neşeye rağmen sizinle o soğuk havada ilgilenilmemesi üzerine kısım kısım tekrar giderek bu kez kaçta kalkacağımızı öğrenmeye çalışıyorduk."Biraz sonra.."gibi ortalama bilgilerin ardından son olarak 02:00 denilmesine rağmen 02:15'de hareket ettik.01:35'de otobüsümüzden indiğimiz gözününe alınırsa 40 dk.bekletilmiştik.
9-Personel ilgisi ve kalitesi yolculuğun en başından en sonuna kadar birbirinin aynı idi.

Memnuniyetle ayrıldığım aynı hattın bir başka seyahat firmasını burada keyifle yamzıştım.Şimdi bir deneyim daha kazandım ki o da;ne olursa olsun,geç kal gerekirse, ama kötü olanı tercih etme.Hele ki aynı fiyatsa.Ve mutlaka üşenme şikayet et.Gerçi insanın aklına "kimi kime şikayet edeceksin" sorusu gelmiyor değil ama en azından deşifre olmaları bile belki bir parça özenli olmalarını sağlar.Kendisine bu muameleleri layık gören insan toplulukları medeniyeti haketmezler.AB Standartındaki tesiste ilkel standartta bir hizmet anlayışı olduğu sürece gerçi bütün otobüsler en lüksünden olsa ne olur? (firmanın web sitesinden tesis açıldığında yetkili ağızdan yapılan bir açıklama: Samandıra tesisimiz İstanbul'un artık çok büyüyen Anadolu yakasında, modern ve çağdaş hizmet verecek)

25 Kasım 2009 Çarşamba

34 - Kolonya Krizi


"24" Kanalının haber spikeri Bahar Feyzan Miliyet Gazetesi'ne verdiği röportajda “canlı yayının zorlukları nedir?” sorusuna “Beni en çok limon kolonyası kullanan konuklar zorlar. Dayanamıyorum, burnumun direği sızlıyor, konudan da yayından da kopuyorum” dediği için işten çıkarıldı. Gerekçe: Kuruma ve konuklara saygısızlık.Bahar Feyzan işten çıkarıldıktan sonra yaptığı açıklamada "kolonyanın bir metafor olduğunu bilmiyordum" diyor.Kolonyayı bir süredir metafor haline getiren kişinin Akşam gazetesi yazarı Oray Eğin olduğunu ben de bir medya siteinden öğreniyorum.Oray Eğin yazılarında Fehmi Koru’dan bahsederken “kolonya kokulu” sıfatını kullanırmış.Kamuoyunda yaygınlaşmamış ve Oray Eğin okuru değilseniz bilemeyeceğiniz bu metafor medyacıların kendi sanal dünyalarında (twitter ve medya siteleri vs.)yaygınlaşmış olabilir ama bunu yine her medya çalışanının bilip benimsemesi demek o kadar önem kazanmış ki sizi işinizden edebiliyor.Elbette ekran karşısında yer alan ve kamuoyunun tanıdığı isimler daha dikkatli olmalı.Ama açıklamada artniyet olmadığı o denli aşikar ki.Üstelik çalıştığı kurumun yapısına uygun olamayacağı düşüncesiyle zaten böyle bir saçmalamaya girişip işini riske atmaz.Sorulan sorunun karşılığını veriyor spiker samimice ve Oray Eğin okuyup bu medya metaforuna vakıf olmadığı çok belli.Olmak zorunda da değil zaten bence.Ama fısıltı anlayışının genel etik anlayışına üstün geldiği bir noktada hassasiyetlerin çizgilerini ve niyetlerini de popüler isimler belirliyor.Geçmiş olsun Bahar Hanım.Yakında twitter belirler bizim iş meslek kurallarını.

24 Kasım 2009 Salı

33 - organik



Artık herhalde biliyorsunuzdur GDO'lu ya da hormonlu olan gıdaların "en yakışıklı" olanları olduğunu..Yani ürünün görüntüsü kötüyse yüksek ihtimal kendisi iyidir..Resimde tarla domatesleri var,ezik büzük,kirli,eğri ve de büğrü.. ama sağlıklı..tarladan ve bahçeden..kokulu ve tatlı..
ilk defa bir deyim "lafın gelişi"nden somuta bu denli denk düştü: Yerseniz!

23 Kasım 2009 Pazartesi

32 - Tarih Yoksunluğu



Derbilerin tarihleri,kadroları ve neticeleri konusunda çok detaylı bilgi sahibi olamayabiliriz.Futbolla ilgili olup da Google'da sadece 1-2 kere "türk derbi","gs-fb"veya "türk futbol tarihi" şeklinde versiyonlu aramalar yaptıysanız bu haberdeki fotograf illa ki karşınıza gelmiştir.Ben konunun ilgilisi olarak 2 senedir yaptığım taramalarda en çok karşıma çıkan 5 fotograf arasında sayabilirim bu bilet fotografını(bir tanesi ağları delen metin oktay golü,bir tanesi can bartu metin oktay el sıkışması,bir diğeri mehmetçik basri vs vs..). Bu ilgisizliğimizin gayet farkında olup cüretkarca tarihi belgeler üzerinde tahrifat yaparak bizleri yanlış bilgilere sürükleyenler de var.Ama burada kabahatın 4'de 3'ü onlarda ise 4'de biri bizlerde.Her ne kadar koca medya kuruluşunun karşısında bizim araştırma alanımız kısıtlıysa da hafızasız toplum hastalığımızın ürkütücü virüslerinden birisi olan bu çarpıtma durumlarına karşı da az da olsa donanımlı olmak zorundayız.Taraftarlık vasıfları içerisinde genellikle geri planda kalan kısıtlı "tarihi bilgi donanımlarımız" genelde yalan yanlış ve magazinel şehir efsaneleri ile doludur.Futbol kitaplarının okunma gereği en azından "laf atışmalarında" hiç olmazsa bunu bile doğru yapabilme adına gerekli. Neyse ilgili haberin linkini aşağıda aktarıyorum: http://www.ataryemez.com/gazete/hurriyet-gazetesi-tarih-skandali/


Haberi okuyunca "evet demek doğrusu bu imiş" demeyin.Çünkü bu kez düzeltme haberinde verilen tarihi bilgiler de yanlış.28 kasım 1924'de gs-fb değil bjk-fb oynadı.Bahsi gçen biletin tarihi ise 15 haziran 1923 ve gs-fb derbisine ait.Yani düzeltirken bile tarihi bilgi eksiklerimiz var.

31 - Kitaba Son 15

17 Kasım 2009 Salı

30 - Memleketin Genetiği Değiştirildi


Ahmet Altan'ı seven de Örsan Öymen'i seven de şimdi sevmiyor.Ya da tam tersi.Kim sağcı kim solcu belli değil.Herşey içice ve herkes herkesle belli noktalarda buluşup belli noktalarda ayrılıyor.Tamam dümdüz bir sağ ve sol kalmadığının farkındaydık ama bu denli bir içiçeliğin böyle bir kaosla harmanlanıp kafa karıştıracağını beklemiyordum ben şahsım adına.Burada bir ilginç durumdan bahsetmişim.Bu ilginç durumun hayali kahramanının reel yansımasının da en azından aynı ilgiyi göreceğini tahmin ederken tam tersi oldu.Belki bunu söylemek için erken ama internet ne kadar güçlü olursa olsun tv kadar etkili değil.Haberlerin geçtiği yerlerin bir önemi yok.Neticede Polat deplasmanda böyle ise içerde daha fazla tribunu var demektir.Ama paşanın olayı gerçekten şaşırtıcı.Sanal destek ne kadar samimiyet içerirse içersin realitede karşılık bulmuyorsa hayal kırıklığı ve üzüntü ve muz kabuğu oluyor.Her iki kahramanla da fikirsel ve sanatsal anlamda bir yakınlığım yok.Ama hemen hemen aynı dilin temcilcilerinin realitedeki durumunu medyatik anlamda sunmak istedim.

15 Kasım 2009 Pazar

29 - Yeni Kedi Alan Acemilere


Geçen gün evli bir arkadaşım eşiyle evlerine yeni bir kedi aldıklarını ve benden duyacakları tavsiyelere ihtiyaçları olduğunu söyledi.Ben de aklıma gelenleri yazıp gönderdim.Belki başka ihtiyaç sahiplerine de bir yardımım olur bu anlamda.

Kural 1: siz bir kedi sahibi değilsiniz.artık kedi sizin bir sahibiniz.bunu böyle belleyin.onların belli huyları ve yaşam alışkanlıkları vardır ve öldürseniz değiştiremezsiniz.ama öldürmeyin.

Kural 2: Bir gün terkedecekseniz veya sokağa atacaksanız şimdi yapın.İlerde yalnız kalırsa o güne kadar ev ve ilgi dolu yaşama çok alıştığı için sokak koşullarını yitirmiş olacağından çok yaşayamayacaktır.

Kural 3:Temel ihtiyaçlar: - Mama (kuru mama sağlığı için şart ama gidip marka almayın.açık kuru mama alın.ucuz ama lezzetli bişi sorun işte.bizimki 250 gramı 2 tl den aldığımız mamayı afiyetle yiyor.arada bir balık ve tavuk da verin ama haftada 1 günü geçmesin bu.çok kilo almamalı.sağlığı için zararlı) - Su (sık sık değiştirin suyunu.Yazın özellikle su çok tüketirler her canlı gibi ki böbrekleri bizden hassastır) 3- uyku (istediği yerde uyur istediği zaman da yerini değiştirir.Bir sabit yere battaniye gibi bişi koyun o sık sık orada uyur.günde 12 saat en az uyur.bu hayvana bişey mi oldu demeyin.-ilgi (konuşun onunla.naptın kızım oğlum iyi misin bişey ister misin zart zurt.muhabeti severler.her sorunuza cevap vermesini sağlayın.hoşlarına gider.gelir size sürtünürse bu "seni seviyorum" demektir. - tuvalet (bu çok önemlidir.kediler dünyanın en temiz hayvanlarıdır.tuvaletlerine acaip önem verirler.kristal kum alın ve sarılaştıkça,haftada bir en fazla 10 günde bir gibi değiştirin yenisi ile.Bir plastik küvet veya özel kapalı wc alabilrisiniz.içine kristal kumu dökün.o çişini kakasını yaparken asla ona bakmayın ve yanında durmayın.yapamazlar)

Kural 4: o istediği zaman size sevdirir,siz istediğinizde o istemezse sizden soğur.ne demek ulan herşeyini veriyoruz tabi sevcez demeniz bişeyi deiştirmez onu da nankör kılmaz.severken gıdısını okşayın.tahtalardaki su yolu misali tüy yoluna doğru okşayın.yani ne yöne gidiyorsa tüyler o yöne doğru.Kafasını severken de köpek sever gibi sevmeyin.okşayın.kedi kadın gibidir.hep nazik hep özenli hep onun istediği gibi olmak zorundasınız..

Kural 5: yıkanmaz.onlar kendilerini temizlerler.dilerseniz yumuşak bir tarakla tüylerini tarayabilirsiniz (izin verirse) bu tüylerinin dökülmesini önler bir nebze.marketten bi scotchbrite tüy toplayıcı roll alın

Kural 3 ve 5 e ek: tuvaletinde pislik birikmemesini sağlayın.2 günde bir plstik kürekle alın atın. kedilerin dilinde özel temizleyici madde vardır.o nedenle suya ihtiyac duymazlar.bazı ilginç şaşılası kediler hariç çoğu suyu sevmez.

Kural 6: Parfüm,kolonya vs gibi alkollu ve keskin kokulu şeyleri sevmezler ve kaçarlar.Onlar bizim aldığımızdan 5 kat daha fazla alırlar kokuyu.düşünsenizeo şiddette bi kolonya ya da parfüm kokusunu.

Kural 7: çimen: bir saksıya çimen tohumu ekin.uzasın ve ona gösterin.o her sabah dişlerini kaşıyacaktır o çimenlerle.bu onların başağrısı mide ağrısı gibi problemlerinin çözümüdür.

Kural 8: Bir veterinere kayıt yaptırın.aşıları düzenli yapılsın.kist aşısı olduğu sürece tüyün size hiçbir zararı yok.aynı veterinere gtürün hep ve kartını telefonunu alın

13 Kasım 2009 Cuma

28 - Bize dokunmayan yılan



Haberin başlığı:"Türk Turizmi son anda kurtuldu" Güney Kore'den Türkiye’ye gelen turistleri taşıyan bir otobüsün,alev aldığını fark eden sürücüsünün,otobüsü yol kenarına park ederek 23 Güney Koreli turisti tahliye etmesi haberi.Bir diğer haberin başlığı:"Duvara yapışan kedi".İçeriği ise şöyle pervaneye takılıp dönen kedi sonunda duvara yapıştı.

Birinci haberde insan yaşamı ikinci haberde hayvan yaşamı hiçe sayılıyor.Birisinde turizmin kılpayı da olsa kurtulması bir oh çektirirken diğerinde bi kedinin hızla duvara yapışması eğlencelik haberler kısmında yerini alıyor.Editörlere notum;

Her iki durumun da başınıza gelmesi temennisi ile iyi haberler

12 Kasım 2009 Perşembe

27 - Giden Günlerim Oldu



İnsanın gençliğine ait olan ve onu şekillendiren birtakım güzelliklerin zaman geçtikçe yokolduğuna şahit olması gerçekten acı imiş.Bu güzelliklerin kaliteli ve samimi olduğundan şüphenizin olmayıp sadece maddi nedenlerle ortadan yokolduğunu bilmeniz bu acıyı daha da arttırıyor.Roll bu ülkeye Hey'den bu yana gelmiş en iyi müzik dergisi idi.İki sene düzenli 5 sene düzensiz aldım.Her kelimesi okunabilen bir dergiydi.Her kaliteli yeniyi orada tanıdık.Piyasanın ışıklı ellerine bizim gözlerimizden geçerek uçtular çoğu.Bir çoğu da kaldı o sarı sayfalarda.Emeği geçen ve bize o güzel anları yaşatan herkese teşekkürler.

Bir diğer olmazsa olmazım Lemanyak'ın kardeşi Lombak idi.O da kapandı aynı sebeplerle.Lemanyak her ne kadar rakip olsa da öksüz kaldı.Bayiiye her gidişimde iki adet dergi alırken son iki aydır tek dergi alıyorum ve sanki raflarda bir boş yer görüyorum.O kadar sağlam yer tutmuştu o raflarda.Ama artık dayanamadı.Umarım bir gün yine çıkar ama bu kez "bakalım tekrar ne zaman gidecek" duygusu ile yaşayacağım.Çok güzel anlar yaşattı bana Lombak.Çok güzel paylaşımlar,çokca kahkahalar ve gülümsemeler dolu günler geçti.Eminim evde biyerlerden eski birkaç sayısı çıkacak.Baruter'e ve ekibine selamlar olsun.

8 Kasım 2009 Pazar

26 - Hakan Arıkan


Bu karikatür bugün kalesinde devleşen Hakan Arıkan'ı çok güzel tasvir ediyor.

7 Kasım 2009 Cumartesi

25-Devamlılık


Gazeteler Aşk-ı Memnu'nun son bölümünde Bihter'in ters tuttuğu i-phone'u yazıyor.Bu sezondaki geçmiş bölümlerde benim tespit ettiğim iki hataya da buradan ve buradan bakalım

3 Kasım 2009 Salı

24 - Yollarda Geçen Bir hafta

Uzun yıllardır bu denli seri yolculuk etmemiştim.Mayısdan beri 10-15 günlük aralarla düzenli seyahatlerim kaçınılmaz şekilde oluyordu.Ege hattını "hat"mettim diyebilirim bu yaz.Ama şimdi bir süreci hızlandırmak adına kıçı daha seri kaldırmak icap ettiğinden güzelim iklimi bırakıp metropollerin yağmuruna,çamuruna,soğuğuna daldık.Bahaneyle daha önceki geliş gidişlerde göremediğimiz eşi dostu görme ortamı yarattık o da güzel oldu.Bunların yanısıra bu seyahat haftasında keyifli anlar yaşadım ve gözlemlemekle kalmayıp görüntüleyerek sizlerle paylaşmak istedim.Öncelikle Ankara dönüşü görüntülediğim Bolu tesislerini geçişteki bölgedeki "kar" 2 saat sonra radyoda "yılın ilk karı" olarak kulağıma gelecekti.Haberin belki de başını kaçırmıştım,kastedilen bölge idi sanırım ki doğuya bir ay önce kar yağdığını sonradan duymuştum. Ankara'da geçirdiğim 24 saat içerisinde Futbolla ilgili kitabım için hayatımda ilk kez katıldığım profesyonel bir redaksiyon çalışmasınında yoğun çalışırken molalarda redaktörümüz Asiye Hanımın anılarını dinledim.Rahmetli eşinin kısa bir dönem Arsenal'de futbol oynadığını,sakatlanması neticesinde futbol hayatına aynı camia içerisinde teknik adam olarak görev aldığını anlattı.Epey bir görsel malzemeyi görüntlememe de izin verdi.Ama asıl anlattığı hikaye çok ilginçti.Arsenal'in eski sahasının altı camiaya adını yazdırmış taraftarların ve oyuncuların külleri ile doluymuş.Yani bir tür vasiyet mezarlığı.Uzun yıllar sahaya kül gömme usullü bu cenaze töreni düzenli olarak gerçekleşmiş.
Daha sonra yeni stad yapıldığı zaman zeminde yatan yüzlerce taraftarın anısı bozulmamış ve bir park haline getirilmiş orası.Arsenal'in bu anlamda bir başka güzelliğinin de rahmetli kayınpederi ve eşinden sonra kendisinin de aynı koltukta kombineye sahip olması ayrıcalığının tanıması olduğunu anlattı Asiye Hanım.Yani her sene öncelikle size soruyor kulüp.Siz almayacaksanız o yeri ona göre bir başkasına satıyor.Köklü kulüplere vefa anlayışı anlamında örnek gösterilebilecek güzel durumlar bunlar.
Yolculuk esnasında rastladığım bir başka güzellik de devamlı olarak tercih ettiğim Kamil Koç Seyahat otobüslerindeki bir hizmetti."Rahat" hatlarındaki temel özelliklerin(tek ve geniş koltuk,radyo,açık cep,wireless vs) yanı sıra her koltuk arkasına yerleştirilen ekranlardaki menü zenginliği diğer seyahat firmalarındaki ekran özelliklerinden bariz şekilde farklı kılıyordu Kamil Koç'u.
Tv kanallarının yanında müzik,film,oyun menüleri epey seçenekli.Müzikleri ekranınızda sık sık değişen birbirinden güzel fotograflara dalarak izliyorsunuz.Bütün seyahatlerim içerisinde 1 dk bile canımın sıkılmadığı ilk yolculuk oldu.Ağırlıklı komedi ve romantik komedi filmler olsa da "Şeytan Marka Sever"i izleyip Shakira konseri dinleyerek geldim egeye.Bu servisi takip edip ona göre hiç üşenmeden çıkacağım artık seyahatlerime.

17 Ekim 2009 Cumartesi

23 - Koptu Kervan


Son dönemlerde içimi kıpır yapan gruplara Bandista ve Marsis'den sonra (hatta aslında önce çünkü "Kalbimi Atacağum"u ilk dinlemiştim ) "Koptu Kervan"da eklendi.Bu derviş sokak çalgıcılarının aynı isimli albümlerinde hit şarkım "Kalbimi Atacağum"(karadeniz türküsü imiş)..devamında Ali Kocatepe'nin "Hey gidi koca dünya" ve Kazım Koyuncu'nun ilk grubu "Zuğaşi Berepe" den "Avleskani Cuneli"(Grup Yorum'da söyler) harika yorumlanmış.Sokakta görürseniz adımlarınız dursun,zaman dursun,iş dursun herşey beklesin..Durun ve dinleyin onları..
(yan sütundan dinleyebilirsiniz)
kalbimi atacağum / derenin ortasına / yarim balık tutarken / takılsın oltasuna / gel çıkalım dağlara / bağlar olsun evimuz / her ormandan [ağaçtan] bir yaprak / olsun giyimimiz.

16 Ekim 2009 Cuma

22 - Doktor Desmond

Kanal D'de sabah saatlerinde yayınlanan "Doktorum" programının sunucusu Dr.Aytuğ Kolankaya'yı sürekli Lost'daki adamım Desmond Hume'e benzetiyorum.Hele mavi kostumüyle Dr.Kolankaya sanki Dharma girişiminden birisi gibi.Hatta programa gizemli rakamları girmiş de koşarak gelmiş gibi bir havası var. Sakal bıraksa daha da aynı olabilir.




9 Ekim 2009 Cuma

21 - Ramazan


Ramazan bayramınız mübarek olsun demiş bir ay gecikmeyle Behlül Kaçar

7 Ekim 2009 Çarşamba

20 - Ne Görüyorsunuz?


Fotografını gördüğünüz durum sanırım içinizde çok iyi hisler bırakmamıştır.Muhtemelen bir katliamın,bir savaşın ya da bir sefaletin ardında bıraktığı bir görüntü olduğunu tahmin ediyorsunuz.Durum olarak doğru ama fotografta gördüğünüz haliyle düşündüğünüz gibi insanların yaşadığı bir durum değil.Daha doğrusu "Sokak Hayvanları"nı canlandıran sanatçıların oynadığı "EZBER" isimli kısa filmden bir görüntü. Tolga Öztorun benim hep gerçekleştirmek istediğim bir hayali gerçekleştirmiş.Umarım uzun metraj olarak da çekme imkanı olur.Ezberimizde olan sözlerden birisidir;"Onlar hayvan,alışkınlar,bulurlar yemek,korunurlar soğuktan merak etme.." yıllardır duyduğum bu kendimizi kandırma sözlerinin mantıki dayanağı nedir bilemiyorum.Yıllardır evimdeki ve sokaklardaki hayvanları besleyen birisi olarak onları görmezden gelme kandırmacasının bir vicdan bastırması olduğunu düşünüyorum.Ezber filmi bu vicdanın üzerine gidiyor.İzleyip kendinizi sorgulamanızı isterim.Buna 15 dk.zamanınız ve dayanma gücünüz var ise.İnsan neler hissediyorsa hayvan için de aynı şey geçerlidir.Hele ki inancı olan insanların onları görmezden gelip zulmetmesi daha da beni üzüyor.İster sevap ister iyilik ne isim altında olursa olsun onlar için yapacağınız herşey kustaldır.Bu filmi izleyelim.

30 Eylül 2009 Çarşamba

19-yazılarım-2 Bir Zamanlar Yeşil Sahalarda











18-yazılarım-1 Cumhuriyet Öncesi Türk Futbolu




3 ayda bir yayınlanan Santigrat dergisi'nde bu yaz yayınlanan "Türk Futbol Tarihi" yazılarımdan ilki;Cumhuriyet Öncesi Türk Futbolu



26 Eylül 2009 Cumartesi

17 - Manowar'dan türkçe şarkı


Heavy-Metal grupları içerisinde çok eskiden beri sevip dinlediğim ve ayrı bir yere koyduğum Manowar (Yedikule konserine gidemeyişimden ötürü hala kendime inanamıyorum) yeni albümleri Thunder in the sky'da 16 dilde versiyonu olan türkçe bir şarkı seslendirdiler.Bu hoş jesti yan sütundan dinleyebilirsiniz.


BABA-Beni küçükken elimden tuttun baba, bil isterimŞimdi anladımSuçtan hakkı böldünÖrnek oldunVerdiğin bağışHepten üstünBeni hiç kırmadınGüçlendirdinYanlışım da olsaHatam olsaHem sevinir, hemSavaşırdıkSen yine bilirdinDoğru olan senBenimlesinSözlerimdeGeçen zamanGünün her vaktindeVar olmamSenin sayendeBizlere yaşadınŞimdiye dekO sağlam ellerinToprağı işletirO sağlam ellerinAlmayıp verirSenin sayendehayatı tanıdımBenimlesinSözlerimdeGeçen zamanGünün her vaktindeVar olmamSenin sayendeBaba, ben ve senBiliriz kiBana dediğin her söz doğru

12 Eylül 2009 Cumartesi

16 - Naylon Çuval

"Parti başkanı gibi" başlığını atmış yayınlayan gazete..gibisi fazla..siyasette de bu kalıp tutuyor zaten bu ülkede..bana sürekli telefon açıp köpüren bir arkadaş vardı..Her telefonunda "Kurtlar Vadisi'ni izledim,bu hafta koru kendini" şeklinde şeyler..üzülürdüm nolacak sizin realiteniz diye:) buyrun hayali kahramanın filminden acı gerçekler:
S. W. Marshall: " (Sam) Bak, Türk..
Tam 15 yıldır bu bölgedeyim ve Türkleri çok iyi tanırım. övünmeyi seversiniz.. Sizin kendi kurallarınız kendi kırmızı çizgileriniz vardır, değişmez Irak politikalarınız vardır.. ve hep biz istemesek burada kimse bir şey yapamaz dersiniz.. Sana bir şey söyleyeyim mi? Kırmızı çizgilerinizi çoktan sildik.. Irak politikanızın içine ettik. Sizi anlamıyorum, yani bunu alınmadınız da başınıza geçirilen iki çuvala mı alındınız?
Bunu adamlarınıza söyleyin. Birleşik devletler son elli yıldır size para ödüyor.. Donunuzun lastiğini bile size biz gönderiyoruz.. Neden bir şey üretemiyorsunuz? Para diyorsunuz yolluyoruz, daha fazla istemek için mi birbirinizi dolandırıyorsunuz? silah istiyoruz dediniz gönderdik, savaşmayı kabul ettiniz.. Ama askerlerinizi gödermeden pazarlığa kalktınız, ve sonra yine para istediniz. Nasıl unutursunuz komünistlerden kurtarmamız için yalvardığınızı? Niye alındığınızı söyleyeyim.. Çünkü artık size ihtiyacımız yok. .Polat Alemdar: Ben siyasi parti lideri değilim. Diplomat ya da asker de değilim. Aynen senin de dediğin gibi ben Türküm. Ve bir Türkün kafasına çuval geçirecek adamın dünyasını başına yıkarım! Şimdi kes sesini (Elindeki çuvalı Sam'in yüzüne fırlatır) ve tak şunu!

Kurtlar Vadisi,Türk oyunculuk tarihinde acuze bir durum yarattı.Rolüyle özdeşleşmenin ötesinde onu yaşayan tipler..Kimi komedyenken kabadayı oldu çıktı başımıza,kimi Kıbrıs'da bilmem kaç Rum askeri öldürdüğünü söyleyecek kadar hayale vurdu kendini.Yazık.Oynayan böyle ise izleyen nasıl inanmasın yazılıp sahnelenenlere?Gerçi Polat filmde "Ben siyasi parti lideri değilim"dese de ister istemez olmuş bile:) İçerik karmaşası içinde neyi kime hedef aldığı belli olmayan ve sadece ve sadece ritmi ayakta tutmak adına her yere gönderme yapma işleviyle yapay bir gündeme savrulan bu dizi "naylon bir torba".Oysa artık tüm dünya naylon torbayı yasaklıyor.Çağa ayak uydurmak konusunda artık geri kalıyor ne yazık ki bu dizi.

15 - "Pisi Pisi"ne


İnsanlarımızın kendi canlarını bile sadece "O an" düşündüklerini ve kendilerinden başka canlıların varlığını felaketler olmadan dahi farketmediklerini düşünürsek bu kadar "telef" (insan için artık daha yakışıyor bu kelime) e şükretmek bile gerekiyor.Hayvanseverlerin sağduyusu ve aktif hayvanseverlerin enerjileri ile (çünkü üşenmemektir aslolan) epey bir "can" kurtuldu. Allah hepsinden razı olsun.Canveren hayvanlar (kedilerdi) çırpınarak "pisi pisi"ne öldüler. Kaçamadıkları,kafeslere sıkışıp kaldıkları için.Yakınımdaki sokak hayvanlarının günlük hayatlarına katkıda bulunma gayretim devam ederken bile orada o felakete uzanamamak içimi çok acıttı.Umarım bundan sonraki yaşamlarına daha iyi şartlarda ve daha acısız devam ederler.Ve umarım vicdanlar daha hassas olur "diğerleri" konusunda.

4 Eylül 2009 Cuma

14 - İlk Ofsayt


Aşk-ı Memnu yeşil sahalara döndü ve gündeme birçok soru işareti bırakmak gibi bir oyun sistemi ile bu sezon devam edeceğinin sinyallerini verdi.Beraberinde birçok tartışma yarattı ki “kedi kim?” tartışması bunların başında geliyor.Devamlılık anlamında oyunculardaki yaz esmerlikleri ve Nihat’ın yeni dublajı da eleştiriler arasında.Birçoğuna alışılacak ve çoğu düzeltilecektir.Fakat benim gözüme takılan bir sahne vardı ki buna forumlarda pek rastlayamadım.Bihter’in tekneye gidip Behlül’le konuştuğu sahnelerde Behlül’ün sevişme gecesine dair tahmin ve yorumları,cep telefonu kapalı şekilde sızmış kalmış bir insanın bilgisi olabilecek yorumlar değildi pek.Neticede Behlül’ün balıkçı kaptanın cep telefonundan evde Nesrin ile yaptığı konuşmanın birebir verildiği düşünülürse Behlül, Süleyman Efendi’nin saksılarla ilgili “Kedi yorumunu” nereden biliyordu? Diyelim ki tekneye kıyıdan botla gelirken iki çift kelam eylediler.O vakit tekneden ta ki içeri girene dek suskun kalan ikilinin ilk diyalogları neden “telefonun kapalı" olur? Devamında matmazel ve anne seçeneklerini sunar Bihter.Behlül’ün buna cevabı “önce Nihal çıktı karşıma demiştin" olur.Bunu Bihter yola gelirken Behlül’ün kapalı olan cep telefonunun sekreterine not bırakır.Behlül’ün ayfonu,Nesrin şarj cihazı getirene kadar kapalıdır ve o notu henüz dinlememiştir.Muhtemelen botta laflanmıştır diyeceğim tekrar ama o zaman mevzu başlayınca içeriye kadar neden uzun bir suskunlukla ara verildi anlaşılmıyor. Behlül’ün ağzından çıkan tek gerçekçi bilgi Nesrin’den matmazel’in evine gittiği bilgisi idi. Yani pek sonradan kurtarılamayacak bir devamlılık hatası ile başladı dizi ama olsun Yaz rehaveti atılınca bunlarla karşılaşılmayacaktır diye düşünüyorum Türkiye’nin en çok izlenen dizisinde.

13 - Lost ve Dublaj


Uzun süredir bu konuda yorum yazmak istiyordum ki ekşide falan yazmadığım için üye olduğum bir Lost grubunda bu tartışmanın tazece açıldığına denk geldim.Tabi ilk yorumlar birçok forumda olduğu gibi "Dublajlı Lost iğreanç"şeklindeydi ve tabi ki ilk karşı yorum benden geldi.Devamında her iki tercihten görüşler geldiğini gördüm.Şahsi görüşlerim şu doğrutudadır:

Ben rastgele seçerek online izlediğim için her iki şekilde de izledim.Lost’u izlemenin keyfi dublajlı izlemekle çıkar.Backgroundunda bu kadar detay barındıran bir diziyi altyazı takip etme çabası içerisinde izlemek bu detayların büyük oranda gözden kaçmasına neden olacaktır.Hele ki orijinal dil ile altyazının okuma sürelerinin farklılıkları (hele hele Sun ile Jin’in yerel diyalog sahnelerinde) çok farklı olacağından bu takip çabası da kaçınılmaz oluyor.Kate ve Sawyer’ın sesleri orjinalinde çok cılız ve ruhsuz.Seslendirme sanatçıları resmen birçok karaktere etkili tonlamalarını orjinalinden daha etkili yaşatmışlar.Özellikle Sawyer’ın ve John Locke’ın dublajını tavsiye ederim(+Hurley).Zaten Hurley’in “Moruk”, Desmond’un “Bilader” diyişini dublajlı dinlemediyseniz Lost’u oturun baştan izleyin derim. Altyazı izleyen arkadaşlar alışkan oldukları için yadırgayabilirler ama dublaj özellikle bu dizide %20 daha bir tat katan bir etken.

12 - Şimdi Adana'da olmak vardı anasını satayım!

Keşke bu maça gidebilseydim.Dünyanın en "sol" futbol takımı Türkiye'de ve Beşiktaş'dan sonra en sevdiğim kulüp olan "işçi kökenli" Adanademirspor ile karşılaşacak.Sevdiklerim bahse göre Livorno'nun ülkemizdeki iki kardeş kulübü imiş. Tarihi bir organizasyon.Demirspor taraftarı heyecan içinde hazırlanıyor.Kimin kazanacağının önemi olmayan bir maç.Tribunler maçtan çok ilgi çekecek.Umarım yayınlayacak olan kanal bu durumu gözardı etmez.(ekşide bir user'ın talep ettiği gibi keşke Ulusal Kanal yayınlayabilse) Livorno hoşgelmiş,sefa gelmiş,"Asi ve Mavi"ler harika karşıladılar onları.Bu da endüstriyel futbola bir şut olsun.Hem de Hasta siempre!

3 Eylül 2009 Perşembe

11 - Ska-P


Ska-p! Devrimci müziğin şen şakrak çocukları.Bizde de Bandista yakın bir örnek gösterilebilir.harika bir futbol marşı yorumları var(Athena nerelerden arak bkz) Hem de konser.Paylaşmadan duramam.Yanda dinleyebilirsiniz..Hasta Siempre!

10- kafadan koptum

2 sayıdır 3 ayda bir yayınlanan bir sektör dergisinde "türk futbol tarihi" yazıları yazıyorum.yakında scan ettirip koyacağım bloga. bu arada elime çok ilginç bir fotograf geçti bir yazımla ilgili olarak.türkiye'yi bir dönem tv showları ile sarsmış bir showman. bir dönem profesyonel voleybol ve futbol yaşamından bir görüntü.hem de türkiye'nin 3 büyük kulübünden birisinde a takımlarda geçen önemli bir süreç.şimdilik fotografını yayınlıyorum.sonra içeriği paylaşırız.

1 Eylül 2009 Salı

9 - sevdiğim sahneler

yani şimdi ne bu gerilim,bu heyecan?.. sahnenin sonunda "oh olsun" dedim gereksiz adrenalin harcayıp harcatanlara.Dizide en sevdiğim bir karakterdir kendisi aynı zamanda.Finalde izleyin sevimli DOST'u.

8- E peki biraz futbol



Yakın çevrem futbol ağırlıklı bir blog oluşturacağımı beklerken ben bu konuda henüz ilk yazımı yazıyorum. O da Beşiktaş'ın ligdeki durumu (ki bu neden acıklı bir ifade ile söylenmektedir anlamam) ile diğer 2 büyük takımın hızlı başlangıçları arasındaki farkın çok sesli dile getirilmesindendir.Bu ses erken bir ses olduğunun farkında değil (ki yanılabilirim/siniz bunu kimse bilemez) ve bilinmesi gereken sadece kendileri adına değil tüm takımlar adına erken bir ses.İki büyük takım şampiyonluğunu şimdiden ilan etti.Trabzonu ve Sivas'ı ortalara,Denizlispor'u,Kasımpaşa'yı kümeye gönderdik bile daha 4.haftada.Hadi taraftarı geçtim spor medyası ve yazar yorumcuları dahi Beşiktaş'ın bu durumunun(!) ağıdına düşmüş durumda.Tabi Beşiktaş diğer iki büyük arasında henüz bırakın 4 de 4 yapmayı 3 maçını yenememişken (ama hala yenilmemişken) bu sene bir "cacık" olmayacağına kendi taraftarlarımız dahi inanmaya belki de bu rüzgara kanmaya başladı.Geçen seneki panoramayı ne çabuk unuttuk.Ligin 17. haftasında,yani ilk devrenin son haftasında Beşiktaş 6.sırada idi.Galatasaray ve Fenerbahçe o günkü tabloda yine ilk 5'de idi.O gün yine Mustafa Denizli'yi umut olarak görmeyenler ligdeki tabloya bakarak Beşiktaş'a değil kendilerine şans tanıyorlardı.Ha deniliyor ki geçen sene ile bu sene arasında fark var.Bu sene transferler etkili imiş.Geçen sene diğerleri kötü olduğundan Beşiktaş şampiyon olmuş.Öncelikle herkesin aynı olduğu,aynı neticeleri aldığı bir ligde herkesin şampiyon olması gerekir.İlla ki birileri kötü olacak ki bir diğeri üste çıksın.Bu bir bahane olduğu gibi transferlerin yıldan yıla değişkenliği uzun vadede(sabırsız ruhlar için en az ilk yarı bitimi diyorum) ancak etkili olabilir.Kulüpler şu an için yine "para harcamıştır".O paraların dönüşü 34.hafta sonunda itibariyle makbul olacaktır veya olamayacaktır.Evet Beşiktaş geçen sene lige hızlı başlamıştı ama sonra inişe geçti.İkinci devrede ise kendini oturttu,kimliğini buldu.Şu anda takınılan tavır "4 de 0" gibi bir durum ki bu sadece gaflet.Ben susmaya ve beklemeye devam ediyorum.Mustafa Denizli'ye de takıma da güveniyorum.Bize yakışan sabırla beklemek,taraftarından futbolcusuna güvenimizi kaybetmemektir.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

7- Kamyonlar Kavun Taşır



Kamyona binmeyeli 20-25 yıl oldu sanırım.Küçükken halamların sebze kamyonuna binerdim sağa sola yüklemeye gittiğinde.Sonra genç iken Marmaris-Datça arasında Çubucak kampı'ndan Marmaris'e gidişlerde otostop çekerdik kamyonlara.Bir keresinde üstü brandalı bir buz kamyonunun üstünde gitmek zorunda kalmıştım.Epey üşümüştü kıçım.Şimdi İstanbul'daki eşyalarımın nakliyesi için "nasolsa zamanın geniş"diyerek bindim ben de salına salına ineriz ege'ye diyerekten.Daha binmeden gece Kartal'da kamyonun bozulduğunu görünce 3 saat şoförün tamiratına yardım ederek bekledik.Sonra kamyonda uyuyarak sabahı ettik ki bir tamirci bulalım.Bu işleri halledip yola koyulduğumuzda öğlen 12 idi ve 14 saat rötar yapmıştık.Körfezi dolaşarak,rampaları ağır ağır aşarak,Bandırma,Balıkesir ve yük boşaltarak tam 24 saatte yolculuğumuzu tamamladık.Kara trafiğinden normalde nefret eden ben epey keyifli bir yolculuk yapmıştım.Zaten mayıs başından beri tüm ege'de yaptığım yolculukları hesaba katılırsa ülkenin batı şeridini yakında iyice ezberleyeceğim.Zamanının olması ve bu geniş zamanlı,yetişmesiz, telaşsız yolculuğu tercih etmem isabet olmuş.Cahit Külebi'ye saygıyla;kamyonlar kavun taşır /ben hep seni düşünürdüm / niksar’da evimizde / küçük bir kuş kadar hürdüm (yan tarafta Yaşar Kurt'dan dinleyebilirsiniz)


6- Balığa yazık olabilir





Rakıyı çok severim.Balığı da çok severim.Bu ikisi konusunda çok bilmişlik yapanları ise sevmem.İster elimle yerim ister çatalla.İster ağzımla içerim ister yüzümle.Bu kısıtlamalardan uzak durup,rakıdan aldığı destekle çıkan içten muhabbeti sevenlerle içmeye devam ediyorum.Tabi ikinci kadehte kendini dağıtanlar değil bu yazının konusu.Neyse,konu şu ki;nette bir araştırma yaptım ve yaparken çabuk sıkıldım.Rakıyı balıkla sevenler tabi ki çoğunlukta.Ben azınlık kısmındayım.Bu konuda ağzımın tadını bilmediğimi söyleyenler neden bu konuda "ağızbirliği" etmemizi isterler anlamam ama ben rakının balık ile lezzetli olmadığı konusunda Tuğrul Şavkay'la hem fikirim ve balığa şarabı,rakıya kırmızı eti çok daha uygun görüyorum.Ama kesin kez olmaz demiyorum.Oraya geleceğim.Rakı içerken balık yiyenlerin o balıktan fosfordu vs.fayda sağladıklarını sananlara sadece tokluk hisleri içerisinde afiyet olsun diyorum.Rakı-balık ikilisinin bir tüketim paketi,bir geleneksel kalıp olduğunu,ve aslında bir delinin attığı taşı çıkartmaya cesaret edememezlik olduğunu düşünüyorum.Ha bu ikiliyi yukarıdaki görüntünün muhteşemliğini yadsımadığımı da şu düşüncemle açıklıyorum; Balık yenir,biter,faydalanılır.Bir 15 dk mideye inişine izin verilir,üstüne rakı mezeyle devam eder.Evet şarap da alkol ve onunla da faide kısmı minimuma inmektedir fakat lezzet olarak en azından rakıdan daha yerindedir. Kişisel beğenim ve düşüncem olarak doğruluğuna da çok inanıyorum bu durumun.

25 Ağustos 2009 Salı

5- Vergili Gölgelik




Bugün sahilde iki yaşlı amca aralarında sohbet ediyorlardı.Rüzgar sohbeti 2-3 metre yakınlarındaki bana ulaştırıyordu."1972'de "diye başladı sohbete arkası dönük olan "benim oturduğum sokakta 3 tane araba vardı.Birisi 39 model bir Dodge,bir tanesi 59 model bir Plymouth bir tane de benim 59 model Opel" dedi ve devam etti "şimdi her sokakta çift sıra otomobiller.Minibüsler geçemiyor"diğeri tamamladı "Yakında biz yürümeyeceğiz bırak minibüsü".Devam etti arkası dönük olan "Noluyor bu kadar araba?" yanıtladı diğeri "Yatıyor" . Devam ettiler sohbetlerine.Aynı aileden birkaç kişinin araba sahibi olması fakat ne yolların ne masrafların arabaları kullanmaya yeterli olmaması ama bu çılgınlığın devam ettiğinden dem vurdular.İşin o yönü önemliydi.Araba sahibi olmak,soför olmaktan daha fazla haz veren bir duygu olsa gerek ki bu "yatır tüketimi" dur durak bilmiyor.Hayır yani günümüzde araba sahibi olmanın çok da bir miktar gerektirmeyen birşey olduğu düşünülürse bu farklılığın farklılık olmadığı ne zaman algılanacak.Tek sevindiğim şey,yaz günleri sokak köpekleri sıcaklardan korunmak için bu yatan arabaların gölgelerine sığınıyor.Sahipleri de bilmeden sevaba giriyorlar. Allah razı olsun.Vergili gölgelik.


Not: Yukarıdaki sohbet yazlık bir yerleşim biriminin serzenişidir:)